Atatürk'e Göre Atatürk
İki Mustafa Kemal vardır; Biri ben, et ve kemik geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem. O, ben değil, bizdir. O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve muvaffak olması gereken Mustafa Kemal odur.
Benim naçiz vücudum elbet birgün toprak olacaktır; lâkin Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
Beni milletim nereye isterse oraya gömsün, fakat benim hatıralarımın yaşayacağı yer Çankaya olacaktır.
( Kendisine "Atatürk" diye hitabedilmesi üzerine söylemiştir: ) Kendisine yalnız adıyla hitebettiren, benim kadar demokrat devlet reisi biliyor musunuz?
( Saltanatın hilâfetten ayrılması konusunda meclisteki hocaların kendisine padişahlık ve halifelik teklif etmeleri hakkındaki hususî sohbetinden: ) Bu hocalar başımda yeşil bir sarık, yüzümde uzun bir sakal, geniş bir cübbe içinde, elimde bir tesbih beni öbür dünya ile ilgili bir adam yapmak istediler. Şaşılacak bir şey varsa; bunların kalın kafaları beni hâlâ anlamamıştır.
Bazen hiç umulmadık adamdan, ben pek çok şeyler öğrenmişimdir. Hiçbir kanaati değersiz görmemek lâzımdır. Neticede, kendi fikrimi uygulayacak bile olsam, herkesi ayrı ayrı dinlemekten zevk alırım.
Ben başkalarının yaptığı prensiplere değil, ancak kendi prensiplerime uyarım.
Benim gözümde hiçbir şey yoktur, ben yalnız liyâkat âşıkıyım.
Birçok zaferler kazandım. Fakat bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş alanlarında ölen bütün askerleri düşünerek içimde derin bir keder duyuyorum.
Ben isteseydim derhal askerî bir diktatörlük kurar ve memleketi öyle idareye kalkışırdım. Fakat ben istedim ki milletim için modern bir devlet kurayım ve onu yaptım.
( İngiliz yazarı Armstrong'un Bozkurt adlı kitabındaki şahsî görüşleri üzerine söylenmiştir: ) Bu İngiliz subayı, bana bir "cihangir" gözüyle bakıyor. Ben "cihangir" değilim. Olmak da istemem. Biz Türk Ordusuyla "cihangirlik"e karşı koymuşuzdur.
Şef, görüşünü ve düşüncesini en üstün kabul ettiren, işi yenendir.
Şef, şef olmalı; ister sivil ister asker.
Harpçi olamam. Çünkü, harbin acıklı hallerini herkesten daha iyi bilirim.
Büyüklük odur ki, hiç kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, memleket için gerçek ülkü neyse onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır. Herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. Önüne sayılamayacak güçlükler yığacaklardır, kendini büyük değil küçük, zayıf, vasıtasız, hiç telâkki ederek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu güçlükleri aşacaksın. Ondan sonra sana büyüksün derlerse, bunu diyenlere de güleceksin.( 1908 )
Bir adam ki büyük olmaktan bahseder, benim hoşuma gitmez. Bir adam ki memleketi kurtarmak için evvelâ büyük adam olmak lâzımdır; der ve bunun için bir de örnek seçer, onun gibi olmayınca memleketin kurtulamayacağı inancında bulunur, bu, adam değildir. ( 1908 )
Pekâlâ bilirsiniz ki benim bütün hayatımda bu ana kadar güttüğüm gaye hiçbir vakit kişisel olmamıştır. Her ne düşünmüş ve her neye girişmiş isem daima memleketin, milletin ve ordunun adına ve menfaatine olmuştur. Hiçbir zaman şahsımın üstünlüğünü ve sivrilmemi göz önüne almamışımdır. ( 1914 )
Hiçbir zaman şahsî gücenikliklerimi birtakım menfi teşebbüslerle tatmine kalkmak âdiliğine tenezzül etmem. ( 1914 )
Biz, eğer millet ve tarih önünde herhangi bir hata işliyorsak, bunun sorumluluğunu vicdan ve sağduyumuzda hissetmekten ve ödemekten hiçbir zaman çekinecek insanlar değiliz. ( 1919 )
Bütün vazifelerin üstünde bizim de bir vicdanî vazifemiz vardı. O da, herkesin sudan birtakım vazifeler yaptığı sırada hayatımızı, varlığımızı bu milletin bağrına sokarak, onlarla beraber düşman karşısında uğraşmak olmuştur. ( 1920 )
Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım. ( 1921 )
Ben o adamım ki ordunun memleketi, milleti muhakkak bir neticeye götürebileceği noktalarda emir veririm. Fakat ilim ve bilhassa sosyal ilim sahasına dahil işlerde ben kumanda vermem. Bu alanda isterim ki bana bilginler doğru yolu göstersinler. Onun için siz kendini ilminize, kültürünüze güveniyorsanız, bana söyleyiniz. Sosyal ilmin güzel yönlerini gösteriniz, ben takip edeyim. ( 1921 )
Benim müstesna olduğuma dair bir kanun yoktur. ( 1922 )
Benim şan veşerefimden bahsetmek de hatadır. İyi dinleyiniz nasihatim budur ki, içinizden herhangi bir adam çıkar, şan, şeref davası güder ve benzersiz olmak isterse, başınızın belâsıdır. İlk önce kafası kırılacak adam budur. Mensup olduğum Türk Milleti'nin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım, şerefim vardır. Asla başka değilim. ( 1923 )
Ben sadece evlenmek için evlenmek istemiyorum. Vatanımızda yeni bir aile hayatı yaratmak için önce kendim örnek olmalıyım. Kadın böyle umacı gibi kalır mı? ( 1923 )
Ben de yüzbinlerce insanı idare ettim, onları ölüme giden yola seve seve sevkettim. Fakat birtanesine kamçı kullanmadım. ( 1923 )
Bizim intikamımız, zalimlerin zulmüne karşıdır. Onlarda zulüm hissi yaşadıkça bizde de intikam hissi devam edecektir. ( 1923 )
Sizden olan bir şahsa, sizden fazla ehemmiyet vermek, her şeyi milletin bir ferdinin şahsiyetinde birleştirmek, geçmişe, bugüne, geleceğe, bütün bu zamanlara ait bir toplumun meselelerinin aydınlatılması ve belirtilmesini yüksek bir topluluğun tek bir şahsiyetinden beklemek elbette ki lâyık değildir. Elbette ki lâzım değildir. ( 1925 )
Dâhî odur ki ileride herkesin takdir ve kabul edeceği şeyleri ilk ortaya koyduğu vakit herkes onlara delilik der. ( 1926 )
Hayatımda en büyük dayanak ve kuvvetim vatandaşlarımdan gördüğüm itimad ve destektir. Bütün vazifelerimde manevî, vicdanî olan en büyük endişem emanetinizin hürmet ve kutsallığına devamlı olarak dikkat etmektir. ( 1927 )
Ölüme doğru en çok atılanlardan biriyim. Kurşun ve gülle yağmuru altında birçok muharebelere iştirak ettim. Hattâ ölüm, bir defa, kalbimin yanından sıyırarak geçti. Kalbimin üzerinde bir saat vardı ve bu saat mermi parçasının şiddetini kırdı. ( 1928 )
30 Ağustos'ta sevk ve idare ettiğim muharebe, Türk Milleti'nin yanımda bulunduğu halde, idare ettiğim ilk ve son muharebedir. Bir insan kendini, milletle beraber hissettiği zaman, ne kadar kuvvetli buluyor bilir misiniz? Bunu tarif müşküldür. ( 1928 )
Beni görmek demek, behemehal, yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir. ( 1929 )
Kapıda duran nöbetçi bile benden korkmaz. İsterseniz kendisinden sorunuz. Korku üzerine hâkimiyet kurulamaz. Toplara dayanan hâkimiyet devamlı olmaz. Böyle bir hâkimiyet ve hattâ diktatörlük, ancak ihtilâl olursa geçici bir zaman için lâzım olur. ( 1930 )
Ben bir diktatörüm; fakat benim hayatımı tetkik edenler görürler ki, ben Mısır firavunları gibi şahsıma mezar yaptırmak için kırbaçlar altında insanları sürmedim. Ben memlekette tatbik etmek istediğim herhangi bir fikri evvelâ kongreler toplayarak, onlarla konuşarak bu fikirleri onlardan aldığım selâhiyete dayanarak tatbik ettim. İşte Erzurum, Sivas Kongreleri. İşte Büyük Millet Meclisi bunun en canlı ifadesidir. ( 1932)
( Mesut olup olmadığı sorusuna verdiği cevap: ) Evet, çünkü muvaffak oldum. ( 1935)
Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar; evet bu doğrudur. Benim arzu edip de yapmayacağım hiçbir şey yoktur. Çünkü, ben zoraki ve insafsızca hareket etmek bilmem. Bence diktatör, diğerlerini iradesine boyun eğdirendir. Ben kalpleri kırarak değil, kalpleri kazanarak hükmetmek isterim. ( 1935 )
Eşini mesut edebilecek herkes evlenmelidir... Çoluk - çocuk sahibi olmalıdır... Bana bakmayınız. Bu meselede örnek İsmet Paşa'dır. Benim hayatım başka türlü düzenlenmiştir. Buna rağmen tecrübesini yaptım. Sonradan anladım ki bu iş benim başarabileceğim iş değilmiş... Çocuk sevgisi insan için bir ihtiyaçtır. Hele yaş ilerledikçe bu ihtiyaç kendisini daha kuvvetle hissettiriyor. Onun için de Ülkü'yü yanımdan ayırmak istemiyorum. ( 1936 )
Biz kimsenin düşmanı değiliz! Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız. ( 1936)
Ben düşündüklerimi, sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda gerekli olmayan bir sırrı kalbimde taşımak kudretinde olmayan bir bir adamım. Çünkü ben bir halk adamıyım. Ben düşündüklerimi daima halkın önünde söylemeliyim. Yanlışım varsa halk beni yalanlar. Fakat şimdiye kadar bu açık konuşmada halkın beni yalanladığını görmedim. ( 20 Mart 1937, Ulus Gazetesi )
Milletler gam ve keder bilmemelidir. Şeflerinin vazifesi, hayatı neşe ve şevkle karşılamak hususunda milletlerine yol göstermektir. ( 20 Mart 1937, Ulus Gazetesi )
Ben gerektiği zaman en büyük hediyem olmak üzere Türk Milleti'ne canımı vereceğim. ( 1937)