Genelkurmay Başkanlığı, Yedek Subay Mustafa Fehmi Kubilay 'ın Menemen'de gerici yobazlar tarafından katledilmesinin "sıradan bir cinayet değil, bilinçli bir hareket olarak uygulamaya geçirildiğini" açıkladı. Genelkurmay'ın arşiv belgelerinde yer alan, olaylara karışanların birbirlerine yazdığı mektuplar, görgü tanıklarının ifadeleri de kalkışmanın Nakşi tarikatı üyelerince gerçekleştirildiğini ortaya koyuyor.
Genelkurmay'ın internet sitesinden açıkladığı arşiv belgeleri, Menemen olayını "esrarkeşlerin eylemi" ne indirgemeye çalışan dinci basını yalanlıyor. Belgeler arasında olaydan sonra alınan ifadeler, resmi yazışmalar, olay yeri keşif belgesi ve olayı yönlendirenlerin hazırlık aşamasında birbirlerine yazdıkları mektupların tıpkıbasımı yer alıyor.
NAKÞİ BAĞLANTISI
Genelkurmay arşiv belgelerine göre, İstanbul'da yaşayan ve yaklaşık 20 bin müridi bulunan Nakşi Þeyhi Esat' a bağlı olan Manisa Asker Hastanesi'nden ayrılma İbrahim Hoca olayı yönlendirdi. İbrahim Hoca'nın Þeyh Esat ile ilişkileri, tarikattaki diğer müritlerin ifadeleriyle de doğrulanıyor. Belgelere göre, olayın ardından yetkililerce hazırlanan raporda olay yeri şöyle anlatılıyor:
"Gazez Camisi girişinin sol tarafındaki bahçede arkası üstü yatık, sağ tarafında kasaturası kınından çekik bir halde, elbiseleri kanlı, başı boynundan ayrılmış ve etrafındaki toprakta çok fazla kan lekeleri bulunan, tahminen 25 yaşlarında, üzerinde haki renkte askeri elbise olan; orta boylu, kumral benizli, saçları az ağarmış cesedin, Menemen'de 43'üncü Alay 1'inci Tabur 3'üncü Bölük Takım Komutanı Yedek Subay İzmirli Hüseyin oğlu Kubilay olduğu anlaşılmıştır.''
'ARKADAN VURDULAR'
Tanıklardan telgraf memuru Nail Bey , Kubilay'ın nasıl öldürüldüğünü şöyle anlatıyor: "Kubilay Bey'in kumandasında bir müfreze geldi. Müfreze komutanı evkaf kahvesi önünde askeri durdurup 'Süngü tak' emrini vererek kendisi Þakilerin yakasını tuttu. Asker süngü taktı. Onlar dönmelerine devam ediyorlardı. Maarif kahvesinin önündeki büyük ağacın hizasına geldiler. Diğer arkadaşı bunları o vaziyette görünce, Kubilay Bey'i arkasından bir silahla vurdu. O anda yere düştü. On beş saniye kadar yerde kaldıktan sonra, kalkıp doğruca cami tarafına koştu. Bir kısım halk bunu görünce dağıldı. Telgrafhaneye de bir kısmı girdi. Onları dışarı çıkarttım. Bu sırada adamlardan ikisi kayboldu. Biz kaçtıklarını zannettik. Biraz sonra saçından tutulu olduğu halde, zavallı Kubilay Bey'in kesik kafasını getirdiklerini gördük. Ellerinde sancağın ucuna kafayı geçirirlerken bir şeyler söyleyerek eğildiler. Kesik başın, elektrik direğine bir kırmızı kuşakla bağlandığını gördüm. Kubilay Bey'in başı asılı olduğu halde meydanda dönüyorlardı.''
BİLİNÇLİ BİR HAREKET
Genelkurmay'ın değerlendirmesinde, eylemin, "sıradan bir cinayet değil, bilinçli bir hareket olarak uygulamaya geçirildiğinin'' yapılan araştırmalarla ortaya çıkarıldığı belirtilerek şunlar kaydedildi:
"Eylemciler bir hazırlık safhasından sonra eylemi gerçekleştirmişlerdir. Eylemin elebaşı ve Yedek Subay Mustafa Kubilay'ın başını keserek öldüren Giritli Hasan oğlu Mehmet , Osman oğlu Þamdan Mehmet, Hasan oğlu Sütçü Mehmet, Emrullah oğlu Mehmet, Nalıncı Hasan ve Çakır oğlu Ramazan , eylemci grubunu oluşturmaktadır. Eylemcilerin hepsi Manisa'da ikamet etmektedirler ve Nakşi tarikatıyla bağlantıları vardır. Onları bu tarikata sokan ve eğiten, Manisa Askeri Hastahanesi imamlığından emekli İbrahim Hoca'dır. İbrahim Hoca da İstanbul Erenköy'de Þevki Paşa Köşkü'nde oturan Þeyh Esat'a bağlıdır. İbrahim Hoca, halifeler halifesi olarak, tarikatın etki alanının genişletilmesinden ve yaygınlaştırılmasından sorumludur.''
Belgeler arasında yer alan ve olaya karışanlardan İbrahim Hoca'nın ifadesi ise şöyle:
"İlk tarikata intisabım on iki sene evveldir. Nakşibendidir. Þeyhim İsmail Necati 'ydi. Babıâli'de oturuyordu. Tekkesi vardı. Ölmüştür. Ondan bir sene sonra, tahminen o zaman Çapa'da tekkesi bulunan Þeyh Esat Efendi'nin zikrine gittim ve ona bağlandım. Yani benim hocam oldu. Yirmi bir senedir tarikatın imamıdır.'' Belgelerde Þeyh Esat'ın müritlerinden Hüsnü Efendi'nin, "daima sözünden ve nasihatından ilham alarak kendisini şeyhe bende (kul) eden kişileri" sayarken ilk isim olarak İbrahim Hoca'yı belirttiğine dikkat çekiliyor. Hüsnü Efendi'nin anlatımı şöyle:
CUMHURİYET KARÞITLIĞI
"İbrahim Hoca'nın Manisa'da görevli iken merkeze bağlı Horosköy'de yoğun faaliyetleri vardır. Burada ikamet eder, cami yaptırır, tarikata adam kazandırma çalışmalarını sürdürür, vaaz verir. 'Hoca köyümüzde oturduğu sırada cuma günleri ve bazen hafta aralarında ve bazen de kendisi ne zaman isterse o vakit köy camisinde vaaz verirdi. Köyde bulunduğu bir gün ikindi namazı sırasında camide vaaz etmeye başladı.' Hoca, 'Þapka giyen gâvurdur.
Biz gâvur olamayız. Rakı içen ve yalan söyleyenler de gâvurdur' diye söyleniyordu.''
Belgelere dayandırılan değerlendirmede, olayın gelişimi, cumhuriyet karşıtlığı şöyle anlatılıyor: "İbrahim Hoca, Manisa'ya geldiği zaman birçok kişi onu ziyaret eder. İbrahim Hoca'nın çok yakını olan Osman Çavuş 'İnşaallah reis-i cumhuru gebertirler de rahat yüzü görürüz, fes giyeriz' demekten çekinmez. İbrahim Hoca, Osman Çavuş'un kendisiyle olan bağlantısını ifadesinde teyit eder. 'Tekaüt (emekli) edildikten sonra İstanbul'a gittim. Orada ikamet etmeye başladım ve İstanbul'da iken bir defa Cemal ve bir defa Osman ve bir defa da tabur imamı İlyas Efendi' den mektup aldım' .''
ÞERİAT İSTİYORLARDI
Eylemcilerin, olay öncesindeki çalışmalarına belgeleriyle ayrıntılı yer verilen değerlendirmede, 23 Aralık 1930 günkü olaylar ve Mehdi Mehmet 'in konuşmaları şöyle anlatıldı:
"Camide bulunan sancağı alıp Mehdi, halkı kendilerine katılmaya davet eder ve şunları söyler. 'Taraf-ı ilahiden geliyoruz. Þeriat istiyoruz. Askerin kılıç ve kurşunu bize işlemez. Herkes bu bayrağın altından geçecektir. Geçmeyenleri kılıçtan geçireceğiz. Bugün zeval (öğle) vakti yetmiş bin kişi bize yardıma gelecektir' ."
Kubilay'ın katledilmesinin ardından alaydan gönderilen birliklerin eylemcilerle çatıştığı, bekçiler Hasan ve Þevki'nin şehit olduğu, Mehdi Mehmet, Þamdan Mehmet ve Sütçü Mehmet'in ölü, Emrullah oğlu Mehmet Emin'in yaralı ele geçirildiği anımsatılan değerlendirmede, kargaşa nedeniyle kaçan Nalıncı Hasan ile Ali oğlu Hasan'ın ertesi gün yakalandıkları vurgulandı.
'ANAYASAYI ZORLA KALDIRMAYA TEÞEBBÜS'
Değerlendirmede şöyle dendi: "Eylemle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı zorla kaldırmaya teşebbüs ve yardım edenlerden, yargılamalar sonucu 32 kişi idam, 73 kişi de çeşitli hapis cezalarına çarptırılır." Menemen'de gerçekleştirilen eylemin sıradan bir olay olarak geçiştirilemeyeceğinin en önemli kanıtının da Atatürk'ün 28 Aralık 1930 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri'ne (TSK) gönderdiği başsağlığı mesajı olduğu vurgulandı. Değerlendirmede yer verilen Atatürk'ün başsağlığı mesajı ise şöyle:
"Menemen'de yakınlarda meydana gelen gericilik girişimi sırasında Yedek Subay Kubilay Bey'in görevini yaparken öldürülmüş olmasından dolayı Cumhuriyet ordusuna başsağlığı dilerim. Kubilay Bey'in şehit edilmesinde gericilerin gösterdiği vahşilik karşısında Menemen'deki halktan bazılarının alkışla onaylamaları, bütün Cumhuriyetçi ve vatanseverler için utanılacak bir olaydır. Vatanı savunmak için yetiştirilen, içteki her politika ve ayrılığın dışında ve üstünde saygın bir konumda bulunan Türk subayının, gericiler karşısındaki yüksek görevinin yurttaşlar tarafından yalnız saygıyla karşılandığına kuşku yoktur.
Menemen'de halktan bazılarının hataları bütün millette acıya sebep olmuştur. Saldırının acılığını tatmış bir kesime
genç ve kahraman yedek subayın uğradığı saldırıyı, milletin bizzat Cumhuriyete karşı bir öldürme girişimi olarak kabul ettiği ve cüretkârlarla destekçileri, ona göre takip edeceği kesindir. Hepimizin dikkati bu sorundaki görevlerimizin gereklerini duyarlılıkla ve gerektiği biçimde yerine getirmeye yöneliktir. Büyük ordunun kahraman genç subayı ve Cumhuriyetin idealist öğretmenler topluluğunun değerli üyesi Kubilay'ın temiz kanı ile Cumhu riyet, hayatını tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.''