Türk ulusu ve ülkesini "yutmak" ve "mahvetmek" isteyen saldırganlara karşı, Kurtuluş Savaşı'nın en belirgin niteliği, "antiemperyalist" ve "antikapitalist" olmasıdır. Gerek mücadele boyunca gerekse de Cumhuriyet ve Devrim sürecindeki temel siyaset budur. "İstiklal-i tam" (tam bağımsızlık) ilkesinin vazgeçilmezliğine koşut olarak, uluslararası ilişkilerde "eşitlik" tavrında gösterilen ısrarlı özen, ülkesel politikadır. Tarihsel seyir, kendisine özgü bir ideolojik karakterin Anadolu İhtilali'yle birlikte kazandığını göstermektedir. Yüzyılları aşan yaşamsal evrimden çıkarılan deneyimler; toplumsal gerçekliğe ve bilimsel öngörüye dayalı özgün bir gelişmeye 'küçük Asya' yı tanık etmiştir. "Mazlum" bir halkın kendi koşullarından doğan ve sonunda evrensel model olma düzeyine uzanan bilinç, Kemalist pratiğin özüdür. Dil, ülke, tarihsel amaç ve kültür birliğine varan tasa ve kıvanç ortaklığı, bütüncül ahlak anlayışının ulusçu sezgileriyle pekişen koruyucu devlet yaklaşımı, sürekli esastır. İşte 1937 yılında anayasamıza bir "ulusal uzlaşma" kıvamıyla yerleşen "altıok" demetini bu yönleriyle incelemelidir.
İrdeleme
İdeoloji sözcüğü; felsefe, ekonomi ve sosyolojide farklı anlamlarda kullanılmışsa da siyasal bir yüklemeyle "kurallaşmış düşünsellik" karşılığı alır. Düşünceyi gerçeklerin kaynağında bulmak ve toplumcu etkilenmeyi kamu yararı açısından yaygınlaştırmak yönünde kullanımı gereken ideoloji kavramı, toplumsal çıkarlara dayalı, siyasal, sosyo-ekonomik ve kültürel nitelikler taşımalıdır.
Denenerek başarılı sonuçlara ulaştığı, ülkesel ve uluslararası boyutlarda kabul görmelidir. Gerçi insanlık dünyası emperyalist ve kapitalist odaklı kamusal zarar doğuran sistemleri "ideoloji" adı altında yıllarca yaşamıştır. Ama ideolojinin kavram olarak içinde yer alan; "düşünyapı, bilimsel ve akla dayalı tasarlama" (*) gibi kesinlik taşıyan yapısal öğelerin hiçbiri, gelişigüzel kullanımlara uygun düşmemektedir. Bunun için de ideoloji kavramını sözde takınan örneğin faşizmi; "emperyalist ve cebri aygıtsallık" şeklinde değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Siyaset bilimci Maurice Duverger 'ye göre "faşist felsefe, faşist doktrin mevcut değildir. Tutarsız efsaneler, eğilimler ve özlemler vardır" . İdeoloji, toplumsal yarar anlamında davranış kuralları belirlenmiş, bağımsız gelişen ve kendi özgörevine bağlı özgünlük taşıdığına göre; Kemalizmde bağımsızlık ve genel yararı bulmamak olası mıdır?
Gerçekten de emperyalist ve kapitalist yöntemin dışında yer alan Kemalizm (ya da Atatürkçülük) doğuşundaki gerçeklere oturan toplumcu bir düzenlemedir. "Altıok" yelpazesinin açılımı; Cumhuriyetçi, halkçı, devletçi, laik, devrimci ve ulusalcı karakterlidir. Kemalizmde Cumhuriyet öğesi çoğulcu ve demokratiktir. Nice totaliter pa ravanlı cumhuriyetlerle asla kıyaslanamaz. Halkçı-devletçi tutum; ulusunu sosyal güvenlik altında tutmaya kararlı, üreten, kamu girişimciliği içeren, eğitim, sağlık, ulaşım, barınma, çalışma yaşamında insancıl kay gıları öne alan ereklidir. Laiklik, din ve vicdan özgürlüğündeki etkin ölçüttür. Devrimcilik; sürekli bir ilerici ivmenin, ulusalcılık is e devletin bölünmez varlığının ifadesidir.
"Büyük burjuvaziye devletçe mali destek verilmesini" önererek koloni yöntemini de içine alan ve değerli madenlere ulaşarak sermaye birikimine yoğunlaşmayı öğütleyen Merkantilizm'in, liberalist renge bürünerek Adam Smith eliyle öngördüğü kapitalist ekonomi açısından; "temel büyümeyi piyasa mekanizmalarına" bağladığı gerçektir. Bunun için de bu tür gelişmelerde, ideoloji kavramının "kamu yararı" ilkesi bulunmadığından tamamını "iç sömürülü ve dış sarkmalı ekonomi-politik kâr modelleri" olarak tanımlamak doğru olacaktır. Marksist kaynaklı ve değişik nüanslı akımları ise; bilim, akıl ve toplumsal yarar açısından, ideoloji kavramıyla değerlendirmek, bu yöndeki literatüre uygun düşecektir.
Dünya siyasal tarihinde "Üçüncü Yol" olarak beliren, Kemalizmin "altıok" demetinde yer alan; tam bağımsızlıktan yana, antiemperyalist, antikapitalist ve kuvvetli ulusalcı biçim, gerek doktriner olmayan baskıcı aygıtsal işleyişlerden ve gerekse de ideolojik şekil olarak tanımlanabilecek başka toplum düzenlerinden farklılık göstermektedir. Türkiye'de 1946 sonrası başlatılan ve özellikle de 1950 yılı sonrası izlenen yol, hükümetler eliyle Kemalist uygulamalardan çoğu değerleri alıp götürmüştür. Ama yok edememiştir.
Sonuç
Asya-Afrika halklarının bağımsızlık savaşlarıyla birlikte gerçekleştirdikleri devrimlerde güçlü Kemalist yansımalar bulunmaktadır. Güney Amerika'da bir bütün olarak gelişen günümüzdeki toplumcu iktidarlar dizisinin yansıttığı görünüm, Kemalizmden etkilenmeler içermektedir. Havana'dan Caracas'a uzanan bir çizgideki Atatürk büstlerini bu açıdan iyi değerlendirmeli ve kıtadaki devrimci gelişmelerde rol sahibi olan yöneticilerin Kemalizm'i bilinçle yorumlamalarına ise dikkat etmelidir. (**)
Kemalizm, ulusal egemenliği öngören, ülke dirliğini 1930'lardaki gibi sağlayacak niteliktedir. M. Duverger'in deyişiyle: "Türkiye örneğinde, tek parti döneminde bile siyasal demokrasiyi savunan" bir yapı, ana karakterdir.
(*) Nijat Özön -1986
(**) F. Abascal - 2005